Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, sokakta yaşayan hayvanlara ilişkin yasa tasarısıyla ilgili yaptığı açıklamada, "Gelişmiş hiçbir ülkede olmayan bir başıboş köpek sorunumuz var. Toplumun çok büyük bir kesimi, bu meselenin bir an önce çözülmesini, sokaklarımızın başta çocuklarımız olmak üzere herkes için güvenli hale gelmesini istemektedir. Bu talebe, bu çağrıya, hatta bu çığlığa kayıtsız kalmamız düşünülemez" dedi. Mevzuatta yapılacak değişiklikle, sahipsiz köpeklerin sahiplenilmesini amaçladıklarını belirten Erdoğan, "Sahipsiz köpek sayısını 'yakala-kısırlaştır-sal' metoduyla çözmek istedik. Ama bu bir çözüm olmadı. Hazırlıkları devam eden kanun teklifiyle, köpek bakım evleri olmayan yerlere hemen bakım evleri kurulacak. Sahipsiz hayvanlar, bu bakım evlerinde tutulacak. Ayrıca, sahiplenilmeleri için kampanyalar yapılacak. Sahiplenilen hayvanlar kısırlaştırılacak, aşılanacak, çip takılacak, sahibine teslim edilecek ve bundan sonra da çok sıkı takip edilecek. Biz istiyoruz ki, barınaklara alınan tüm hayvanlarımız sahiplenilsin. Özellikle hayvanseverlerimizin bu süreçte barınaktaki köpekleri sahiplenerek daha fazla sorumluluk alacaklarına inanıyoruz. Eğer bunu başarabilirsek, bir sonraki adıma da (uyutma) ihtiyaç kalmayacağını düşünüyoruz" ifadelerini kullandı. 

AKP'nin TBMM Grup Toplantısı'nda konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

"İstanbul Türk'tür, İstanbul Müslüman'dır"
Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyor, AK Parti grup toplantımızın ülkemiz, milletimiz, demokrasimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını Rabb'imden niyaz ediyorum.

İstanbul'un fetih ve Fatih ruhundan koparılmasına göz yummayacağız. Birileri halen kabullenemese de İstanbul Türk'tür, İstanbul Müslüman'dır. Allah'ın izniyle ebediyen öyle kalacaktır. Siyasi hayatımızın hiçbir safhasında İstanbul'a şehirlerden bir şehir olarak bakmadık, bugün de bakmıyoruz. İstanbul, her şeyden önce bize ecdadın, Fatih Sultan Mehmet Han'ın, o kutlu ordunun tüm neferlerinin, şehit ve gazilerin emanetidir. İstanbul, milletimizin göz bebeğidir. İstanbul'a hizmet ederken hep bu şuurla hareket ettik. Ayasofya'yı zincirlerinden kurtarıp, Fatih'in mirasına uygun şekilde işte bu şuurla tekrar ibadete açtık. 

Erdoğan'dan Kılıçdaroğlu'na: Her şeyi açık açık itiraf etsin
Biliyorsunuz dün 28 Mayıs 2023 seçimlerinin de 1. yıldönümüydü. 28 Mayıs'ta yapılan Cumhurbaşkanlığı 2.tur seçiminde yüzde 52,2 oy oranıyla milletimizin tercihine mazhar olarak görevi tekrar üstlendik. Buradan, 28 Mayıs'ta rekor oy oranıyla bir kez daha şahsımıza tevdi eden aziz milletime en kalbi şükranlarımı sunuyorum. 28 Mayıs seçimleri sonrasında ifşa olan gizli saklı anlaşmalar, ülkemizin nasıl büyük bir felaketin eşiğinden döndüğünü ortaya koyuyor. Sağda solda vatan, millet, ahlak edebiyatı yapanların, koltuk uğruna, 3 kuruşluk siyasi çıkarları uğruna, savundukları tüm değerleri nasıl kolayca sattığını hep beraber ibretle takip ediyoruz. Daha önce de söylemiştim; ortaya dökülenler, buz dağının sadece görünen kısmıdır. Asıl büyük skandallar, kirli ve sinsi pazarlıklar, suyun altında saklıdır. Karanlık noktaları aydınlatacak olanlar, öncelikle dönemin aktörleridir. 6'lı koalisyon masasının cumhurbaşkanı adayının hazır bolca da vakti varken, üzerindeki şüphe bulutlarını temizlemesi önemlidir. Türk siyasetini zehirlemek, Türkiye'ye vakit, nakit ve enerji kaybettirecek gereksiz tartışmaların içine ülkemizi sürüklemek yerine çıksın, milletin zihnindeki soru işaretlerini gidersin. İşaret diliyle ve imalarla konuşmayı bıraksın, her şeyi açık açık itiraf etsin. Biz, kimin kimi hançerlediği meselesiyle bugüne kadar hiç ilgilenmedik. Ama ucundan kan damlayan o zehirli hançerin 14-28 Mayıs seçimlerinde milletimizin sırtına saplanmasına da izin vermedik. 

Milletimizin, şahsımıza, partimize ve Cumhur ittifakımıza deruhte ettiği ağır mesuliyetin farkındayız. AK Parti ve Cumhur ittifakı olarak Türkiye'nin birliğinin, dirliğinin ve aydınlık yarınlarının teminatıyız. Sadece bize oy verenlerin değil, farklı tercihleri olanların emanetine de sıkı sıkı sahip çıkıyoruz. 85 milyon vatandaşımızın tamamının güvenine layık olmak için, durmadan koşturmaya devam ediyoruz. Türkiye yüzyılının inşası için, güçlü, müreffeh ve küresel siyasette iddia ve etki sahibi bir Türkiye için canla başla çalışıyoruz. Pazartesi günkü kabine toplantımız sonrasında inşallah hükümetimizin bir yıllık karnesini kamuoyumuzla paylaşacağız. 

"Dünya, Netanyahu denilen kanla beslenen vampirin barbarlığını izliyor"
İsrail'in yaptığı katliamın görüntülerine bakmaya can dayanmıyor, kalp dayanmıyor. Bir baba, sadece birkaç aylık, kafası kopmuş bebeğini çaresizlik içinde, eğer kaldıysa, eğer halen varsa, dünyanın, insanlığın vicdanına gösteriyor. Kuran-ı Kerim'de Tekfir Suresi'nin 9. ayetinde Yüce Rabb'imiz diri diri toprağa gömülen çocukları soruyor ya; Hangi günahından dolayı öldürdünüz. Ne sebeple öldürdünüz? Şu masum yavrudan, 15 bin masum çocuktan ne istediniz. İçinizde insanlıktan kırıntı kalmadı mı? Hiç mi vicdanınız, insafınız, değeriniz, sınırınız, haddiniz, hududunuz yok? İnsanlığa bu kadar mı düşmansınız? Kalbinizde merhametin zerresi de mi yok? Yeryüzünde hiçbir din, vallahi şu vahşeti meşrulaştıramaz. Masum bir bebeğin kafasını kopartmayı, çadırlarında masum sivillerin yakılarak öldürülmesini hiçbir inanç; ne kadar sapkın olursa olsun, hiçbir ideoloji meşru görmez, gösteremez. Dünya, bir hastanın, bir manyağın, bir psikopatın, Netanyahu denilen kanla beslenen vampirin barbarlığını izliyor, hem de canlı yayında izliyor.

"Ey BM, sen ne işe yararsın?"
Ey Amerikan devleti, bu kan senin eline de bulaşmıştır. Bu soykırımdan sen de en az İsrail kadar sorumlusun. Ey Avrupa'nın devlet ve hükümet başkanları, İsrail'in bu soykırımına, bu barbarlığına, bu vampirliğine siz de ortak oldunuz. Çünkü sustunuz. Hastane, okul, cami, yardım konvoyu vurdular sustunuz. Gazeteci, doktor, yardım görevlisi vurdular, sustunuz. Hastane bahçelerinden toplu mezarlar çıktı, tepki göstermediniz. Hamas diyerek, İsrail'e açık açık destek verdiniz. Gazze'de sadece insanlık, masum yavrular, bebekler ölmüyor, Gazze'de sadece soykırım, katliam yaşanmıyor. Gazze'de insanlık ölürken, Avrupa'da demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları ölüyor. İsrail, Gazze'de insanlığı öldürdü; Avrupa ise kendi değerlerini öldürdü. Kendisini var eden bütün değerleri ayaklarının altında çiğnedi. Yıllardır, bulunduğumuz her uluslararası platformda, hatta BM kürsüsünde 'Dünya 5'ten büyüktür' diye haykırıyoruz. Ey Birleşmiş Milletler, 21. yüzyılda, canlı yayında tüm insanlığın izlediği bir soykırımı durduramayacaksan, sen ne işe yararsın. Eğer dünyanın geleceği 5 ülkenin keyfine kaldıysa, o devasa binalara, o kadar harcamaya, o kadar insanı çalıştırmaya ne gerek var? Bırakınız soykırımı durdurmaya, BM kendi personelini, kendi yardım çalışanlarını dahi koruyamadı. Gazze'de sadece insanlık değil, BM de ruhuyla birlikte ölmüştür.

"İslam dünyası neyi bekliyor?"
Buradan İslam dünyasına da bir çift sözüm var. Ortak bir karar almak için daha neyi bekliyorsunuz? Gazze sokaklarında şehit naaşlarını köpekler yiyor. İsrailli teröristler, müslümanların evlerine, yatak odalarına, mahremlerine girip fotoğraf paylaşıyor. Bebeklerin boynu koparılıyor, çadırlarda insanlar yakılıyor. Ne zaman göreceksiniz bunları? Ne zaman tepki göstereceksiniz? Ne zaman. bir araya gelip kararlı bir duruş sergileyeceksiniz? İslam İşbirliği Teşkilatı ne zaman etkili, caydırıcı bir politika izleyecek? Vallahi, Allah bunun hesabını size, hepimize sorar. 

"Türkiye de dahil, hiçbir ülke güvende değil"
Bir avuç terörist, İslam coğrafyasının tam merkezinde, tam kalbinde müslüman soykırımı yaparken görmezden, duymazdan gelene, sessiz, tepkisiz kalana Allah bunun hesabını sorar. Bu coğrafyada yaşayan herkes şunu çok iyi bilmeli ve anlamalıdır; İsrail, uluslararası hukukun kontrolüne girmeden, kendini uluslararası hukukla bağlı görmeden hiç kimse, hiçbir ülke, hiçbir devlet güvende değildir. Bunu açık açık söylüyorum; buna Türkiye de dahil. 

"Netanyahu derhal durdurulmalıdır"
Bu barbarlık Gazze ile sınırlı mı zannediyorsunuz? Asla ve asla kan içmeye doymayacaklar. Sırtlarını sıvazlayanlar olduğu müddetçe, asla ve asla durmayacaklar. Hukuk ve kural tanımaz bir İsrail, sadece Filistin için, Gazze için değil, tüm insanlık için, dünya barışı için de bir tehdittir. Netanyahu'nun bugün izinden gittiği Hitler, ABD ve SSCB'nin ittifakıyla geç de olsa durdurulmuştu. Daha geç olmadan Netanyahu ve cinayet şebekesi tamamen kontrolden çıkmadan bu soykırım, barbarlık ve vahşet, insanlığın ittifakıyla artık derhal durdurulmalıdır.

"Türkiye'deki darbeleri Filistin davasından ayrı düşünemeyiz"
Türkiye'deki darbeleri Filistin davasından ayrı düşünmek mümkün değildir. Kuşkusuz başka bazı nedenleri de var. Ancak darbelerin zamanlamasına baktığınız zaman, Türkiye'nin Filistin ile dayanışmasını kırmaya yönelik olduğunu da net bir şekilde görürsünüz. 12 Eylül'ün Konya'daki Kudüs Mitingi'nin, 28 Şubat'ın da Sincan'daki Kudüs Gecesi'nin ardından geldiğini söylemiştim. Önceki gün 27 mayıs darbesinin yıldönümüydü. O darbeyi de yine Türkiye'nin ve merhum Adnan Menderes'in Filistin hassasiyetinden ayrı düşünmek mümkün değildir. İnönü döneminde İsrail bir devlet olarak resmen tanınmışken, merhum Menderes ve DP hükümeti önce dengeli bir politika izlemiş, ardından Bağdat Paktı'na katılarak İsrail'i rahatsız etmiştir. Süveyş krizi sırasında Menderes'in İsrail'den büyükelçimizi çekmesi, 27 Mayıs darbesinin hazırlıklarını başlatmıştır. Kimse zannetmesin ki, mesele sadece Gazze'dir. Siyonizm'in eli, içerideki tasmalı piyonları sayesinde bölgedeki her ülkeyi karıştırmaya çalışmaktadır. İşte buna biz dur dedik. 15 Temmuz'da milletimizle birlikte kahramanca bir direniş sergileyerek, sadece FETÖ'cü darbeye değil, siyonist darbeye de geçit vermedik. Bundan sonra da siyonizmin uşaklığını yaparak darbeye kalkışan herkes, karşısında milletin, hukukun ve siyasetin tokadını bulacaktır. 

Önceki gün, Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nda 27 Mayıs'ın 64. yıldönümünde de ifade ettim; Türkiye'de darbeler dönemi sona ermiştir. Yabancı güçlerin ajanlığını üstlenip, Türkiye'yi kurtarmak yalanıyla siyasete müdahale etmeye kalkışanlar, işte 15 Temmuz sonrası, 28 Şubat sonrası olduğu gibi, mahkeme karşısında hesap verecek, hapiste yaşlanacaklardır. Milli iradeye kastedilmesine, milletin iradesinin ipotek ve vesayet altına alınmasına müsaade etmeyeceğiz. 

İnşallah Türkiye'yi darbe mahsulü anayasadan kurtaracağız ve demokrasi kahramanlarının ruhlarını şad edeceğiz. 

"Elitlere değil, halka baktık"
Siyaset kurumu, ülkenin ve milletin sorunlarına çözüm üretmek için vardır. Milletin derdine derman, yaralarına çare olduğumuz ölçüde görevimizi yapmış oluruz. Biz, pusulası millete, milletin sesine ayarlanmış siyasetin temsilcileriyiz. Bugüne kadar rotamızı daima milletimiz belirledi. İstikametimizi milletimiz çizdi. Siyasetimizin hudutlarını millet tayin etti. Elitlere değil, halka baktık. Bağıranların, çağıranların değil; sessiz yığınların sesi olduk. Tuzu kurularla değil, şehrin çeperlerinde hayat mücadelesi verenlerle yol yürüdük. Sırtını güç odaklarına yaslayanlar için değil, Allah'tan ve devletten başka hiç kimsesi olmayanlar için siyaset yaptık. Ne yaptıysak milletimiz için, milletimizle birlikte yaptık. Ne başardıysak yine aziz milletimizin güçlü desteğiyle başardık. Biz milletimiz için çalıştıkça, didindikçe, şikayetlerine çözüm buldukça, milletimiz de bize sahip çıktı, desteğini ve duasını bizden esirgemedi.

"Türkiye'de 4 milyon civarında sahipsiz köpek olduğu tahmin ediliyor"
Bugün de aynı hassasiyetle yolumuza devam ediyoruz. Milletimizin can güvenliğini çok yakından ilgilendiren ve artık tahammül edilemez noktaya varan sahipsiz köpek sorununa da işte bu zaviyeden bakıyoruz. Bakınız, Türkiye'de 4 milyon civarında sahipsiz köpek olduğu tahmin ediliyor. Resmi rakam 2 milyon. Ancak bu konuda sağlıklı bir sayım yapılamadığı için rakamın en az iki kat olduğu varsayılıyor. Bu sayı asimetrik bir şekilde her yıl katlanarak artıyor. Bununla birlikte kuduz tehdidi de aynı oranda büyüyor. 2018-2022 yılları arasında kuduz riskli temas sayısı ortalama 260 bin iken, 2023 yılında bu sayı 438 bine yükseldi. Yine son 5 yılda hayvana çarpma şeklinde 3 bin 534 trafik kazası, 55 ölüm, 5 bin 147 yaralanma vakası gerçekleşti. Bunun ötesinde çok daha vahim ve acı tablolarla karşılaştık. Ankara Keçiören'de Tunahan çocuğumuz köpekler tarafından parçalandı. Antalya Serik'te Mahra kızımız, köpek saldırısından kaçarken kamyonun altında kaldı ve hayatını kaybetti. Bitlis Adilcevaz'da 10 yaşındaki Mustafa evladımız, kuduza bağlı olarak acılar içinde can verdi. Muş'ta 79 yaşındaki medine teyzemiz, yine köpekler tarafından yaralandı. Daha çok sayıda böyle yürek yaralayıcı örnek var. Hemen her gün, başıboş köpeklerin sebep olduğu ya bir saldırı, ya bir yaralanma ya da bir trafik kazası haberi alıyoruz. Ayrıca sahipsiz köpeklerin diğer evcil hayvanlara, koyun ve keçi sürülerine saldırdıkları ve onları telef ettiklerine dair vakalar var. Yine koruma altındaki hayvanlara, geyiklere, alacalara saldırdıklarını da görüyoruz. 

"Gelişmiş hiçbir ülkede olmayan bir başıboş köpek sorunumuz var"
Değerli kardeşlerim, bir defa şunu çok açık ve net kabul etmemiz lazım; gelişmiş hiçbir ülkede olmayan bir başıboş köpek sorunumuz var. O kadar ki, maalesef bazı ülkeler Türkiye'ye gelecek vatandaşlarını kuduz ve sahipsiz köpekler için uyarmaya başladı. Kuduz riski açısından Türkiye, şu an Afrika ve Asya ülkeleriyle aynı risk kategorisinde yer alıyor. Bunun yanında hayvanlardan insanlara bulaşan hastalık riski de giderek yükseliyor.

"Hiç kimse bizim merhametimizi sorgulamasın"
Şimdi bir konuda dikkatlerinizi çekmek istiyorum; bizim medeniyetimiz bir merhamet medeniyetidir. Biz, doğum yapacak bir köpek için ordusunun yolunu değiştiren, köpeğe zarar gelmesin diye başına nöbetçi diken bir peygamberin ümmetiyiz. Canlıya; insan, hayvan, bitki olsun, her zaman merhametle yaklaştık. Vakıf medeniyetimize baktığınız zaman hayvanları korumak için vakıfların kurulduğunu görürsünüz. Batılıların bitmeyen savaşlarda birbirlerini boğazladıkları bir dönemde bizim medeniyetimiz, 'Düşkün leylekler evi' kurarak, göç eden leylekleri, bunun yanında tüm hayvanları tedavi ediyordu. Defalarca ifade ettim. Bizim siyaset ilkemiz bellidir; yaradılanı severiz, Yaradan'dan ötürü. Hiç kimse bizim merhametimizi sorgulamasın. Kimse bize merhamet üzerinden ders vermeye kalkmasın.

"Yakala-kısırlaştır-sal' yöntemiyle çözemedik"
2004 yılında Hayvanları Koruma Kanunu'nu biz çıkardık. 2021 yılında bu yasada değişiklik yaptık, hayvanları 'mal' statüsünden çıkarıp 'can' statüsüne aldık. Sahipsiz köpek sayısını 'yakala-kısırlaştır-sal' metoduyla çözmek istedik. Ama bu bir çözüm olmadı. Veriler, bu metodun, dünyanın diğer ülkelerinde de sahipsiz hayvan nüfusunu azaltmadığını gösteriyor. Bu sorunu bizim köklü şekilde bir çözüme kavuşturmamız şarttır. Bu meseleyi çözmüş ülke örneklerini inceliyoruz, tüm taraflarla istişare halindeyiz. Tarım Bakanlığımız tüm boyutlarıyla bu sorunu uzun bir süredir zaten en ince detayına kadar çalışmaktaydı.

"Bu çığlığa kayıtsız kalmamız düşünülemez"
Gerçek şudur; toplumun çok büyük bir kesimi, bu meselenin bir an önce çözülmesini, sokaklarımızın başta çocuklarımız olmak üzere herkes için güvenli hale gelmesini istemektedir. Bu talebe, bu çağrıya, hatta bu çığlığa kayıtsız kalmamız düşünülemez.

"Hayvanseverler sahiplenirse bir sonraki adıma ihtiyaç kalmaz"
Burada şu hususun altını özellikle çiziyorum; mevzuatta yapacağımız değişiklikle, biz sahipsiz köpeklerin sahiplenilmesini amaçlıyoruz. Bu değişiklikteki yegane hedefimiz budur. Hazırlıkları devam eden kanun teklifiyle, köpek bakım evleri olmayan yerlere hemen bakım evleri kurulacak. Sahipsiz hayvanlar, bu bakım evlerinde tutulacak. Ayrıca, sahiplenilmeleri için kampanyalar yapılacak. Sahiplenilen hayvanlar kısırlaştırılacak, aşılanacak, çip takılacak, sahibine teslim edilecek ve bundan sonra da çok sıkı takip edilecek. Biz istiyoruz ki, barınaklara alınan tüm hayvanlarımız sahiplenilsin. Özellikle hayvanseverlerimizin bu süreçte barınaktaki köpekleri sahiplenerek daha fazla sorumluluk alacaklarına inanıyoruz. Eğer bunu başarabilirsek, bir sonraki adıma da ihtiyaç kalmayacağını düşünüyoruz.